ÖNYARGISIZ YAŞAM

Eskiden “peşin hükümlü” derdik önyargılı insanlara. “Şu konu veya bu kişi hakkında peşin hükümlüsünüz efendim” diye konuşmalara şahit olurduk ve fakat bilmediğimiz bir şey vardı ki; o da bazen hiçbirşeyin göründüğü gibi olmadığıydı. Sanırım günümüzde de bunu zaman zaman unutuyoruz. Tanımadığımız, bilmediğimiz bize benzemeyen, düşünce yapımıza ters gelen, kendimizi yakın hissetmediğimiz, herşeye önyargılıyız.
En çok da yakınlarımıza karşı ön yargılıyız ve dolayısıyla yakınlarımız da bize karşı önyargılı. Bu durum insana ister istemez acı çektiriyor, yalnızlığa itiyor. Gülseren Budayıcıoğlu’nun son kitabında* dediği gibi “ … biz insanlar çok acı çekeriz. En sık da yakınlarımız; annemiz, babamız, eşimiz, kardeşimiz ve çocuğumuz tarafından…”. İkili ilişkilerde en çok ihtiyaç duyulan konulardan birisi “önyargısı olmayan dinleyiciye sahip olmak” gibi geliyor bana.
Önyargısız olmak büyük bir meziyet. Önyargısız dinlemek ve dinlenmek… Olduğumuz gibi içimizi dökebildiğimiz, karşı taraftan hiçbir yorum beklemediğimiz, eğer fikrini sorarsak, tarafsız bir şekilde cevap alabileceğimiz bir dinleyiciye ihtiyacımız var. Sanırım bu yüzden son yıllarda  psikoloğa giden kişi sayısında önemli bir artış var. Eskiden ben çok yapardım. Örneğin; kardeşim bir şey anlatıyor, hemen araya girer; “şöyle yapsaydın, böyle deseydin, hiç böyle olur mu?” gibi yorumlarda bulunur, hiç de iyi etmezdim -tabi bunu şimdilerde anlıyorum-. Düşünsenize aynı durumda sizin olduğunuzu ve karşınızdakinin sürekli yorum yaparak konuştuğunu! Çok can sıkıcı bir durum. Hiç anlatmazsınız daha iyi. Zaten onun söylediklerini siz biliyorsunuz, bu söylediklerini duymaya ihtiyacınız yok ki; iyi bir dinleyiciye ihtiyacınız var sadece.

Geçtiğimiz haftalarda Ayşe Arman’ın bir köşe yazısında; okuyucuları ile buluşma gününde olanları yazmıştı. Okuyucularının onu ziyarete geldiklerinde neredeyse kendilerine bile anlatamadıkları konuları onunla paylaşmalarından çok etkilenmişti. Okuyucular resmen içlerini dökmüştü çünkü o onları tarafsız dinlemişti ve konuştukları konu üzerinde birlikte yorum yapmışlardı. Bu yazıyı okuduktan sonra insanları daha bir dikkatli izlemeye başladım ve olabildiğince önyargısız / tarafsız durmaya çalışıyorum herkese karşı. Aklınızdan şöyle düşünceler geçebilir; “sonuçta insanım, herzaman aynı ruh halinde olamıyorum. İnsanların davranışlarını aynı hoşgörü ile karşılayamıyorum, hatta sinirimi zıplatıyorlar!” Haklısınız ben de size katılıyorum, bununla birlikte durumun farkında olarak karşımızdaki kişi ile iletişime geçtiğimizde  önyargılardan uzak, empati kurarak ve tarafsız bir dinleyici olduğumuzda herşeyin daha kolay ve çabuk çözülür hale geldiğini yaşayarak görüyorum. 
"Önyargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur." demiş Einstein. Ben ona katılmıyorum ve o kadar da zor olmadığını biliyorum. Bütün mesele elimizden geldiğince herkesi/herşeyi olduğu gibi kabul etmek ve saygı göstermek…

Servet Duygu CERİTOĞLU

* Hayata Dön

Yorumlar

  1. ön-yargılar üzerine küçük bir not

    ön-yargılar(ön-kabuller) kemikleşmiş doğrulardır ve çoğu kez insan hayatını kurtarır.. bir de bu açıdan bakmakta fayda var, klasik psikoloji tarafında bu şey bir hastalık gibidir hatta gidişatı paranoya semptomlarına bile benzer, ancak bana göre ön yargılar kolay kazanılmayan tecrübelerle ilgili bir husustur ve kesinlikle hayati önem taşır. kısaca ön-yargısız bir hayat istemezdim, çünkü bir yerde ön-yargılarım ödediğim bedellerle ilgili... örneğin şu metni yazmamın nedeni bile önyargımdır :)

    YanıtlaSil
  2. Can bey, farklı bir bakış açısı getirdiğiniz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Önyargıların hayat kurtardığına kesinlikle katılıyorum, "bizden olmayana veya ötekine" karşı empati ve saygıyla yaklaşmanın insan olmanın bir gereği olduğunu düşünüyorum. İyi ki önyargınız varmış ve yorum yapmışsınız :)

    YanıtlaSil
  3. Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zormuş. Öyleymiş.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

GECENİN IŞIĞI - ŞEBNUR ALTIN