BEKLENTİLER…



Çocukluğumun geçtiği mahallede oturan, yirmili yaşlarının sonuna gelmiş, üniversite mezunu, o zamanın Pamukbank’ında çalışan ve evde kalma korkusu yaşayan Hatice abla vardı. Hatice abla sonunda muradına erdi ve evlendi. Bir zaman sonra komşu kızı Arzu abla ile konuşurlarken kulak misafiri olmuştum. Hatice ablanın “cimri kocası” – Hatice abla öyle diyordu- evlilik yıldönümünde onu lahmacuncuya götürmüştü. Neredeyse ağlamalı bir sesle, “Düşünebiliyor musun, beni lahmacuncuya götürdü!” diyordu.



Çocukken kuzenim Deniz ile çok oynardık. Yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmezdi. Denizin babası, Ahmet enişte, memuriyetinin yanı sıra sahip olduğu müzik grubu ile düğünlere gider orada org çalardı. Deniz’de biraz biraz org çalmaya başlamıştı. Deniz’lere gittiğimizde kütüphanenin – kitap koymak için rafı olan, dolaplı aynı zamanda üzerine oturulan ev eşyası- altında titizlikle paketlenmiş ve saklanmış olan orgu gizlice yerinden çıkartıp, kimse yokken çalmaya çalışırdık.  Benim de bir orgum olsun isterdim, isterdim de bu isteğimden kimsenin haberi yoktu. Bir akşamüstü babam elinde dar, uzun kocaman bir paket ile eve geldi. Paketi gördüğümdeki heyecanımı size anlatamam. Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Biz dört kardeş babamın başına toplaşıp, kutunun içinden ne çıkacak diye merakla bekliyorduk. Kimse benim heyecanımın farkında değildi.  Babam “ sürpriiiiz” diye kutuyu açtığında içindekini görünce dünyalar başıma yıkılmıştı. Babam bize, son zamanlarda moda olan sarkaçlı, duvar saati almıştı!

Vererek insanları mutlu etmeye çalışan ve farkında olmadan karşısındakinden sevgi, saygı, belki şımartılmayı bekleyen Didem, sürekli hayal kırıklığı ve mutsuzluk içinde yaşıyordu. Bir gün bir tartışma sırasında kardeşine “ben senin için şunu yaptım” diye ağzından bir söz çıktı ve karşılık olarak “ yapmasaydın” cevabı geldiğinde başından aşağıya kaynar sular döküldüğünü hissetti! Beklentisi ne kadar yüksekti ki aldığı cevap karşısında üzüntüsü çok büyük oldu. 

“Sevdiklerinize kendinizi verirseniz, kendinizi verdiklerinizden nefret edersiniz.”  George Bernard Shaw

Hatice abla, ben, Didem…  Bizim düşünce ve beklentilerimizden haberi olmayan insanların davranışları sonunda ne kadar çok üzüldük. Beklentilerimizi karşılamayan o insanlara çok kızdık. Aslına bakarsanız onların bizim beklentilerimizden haberi bile yoktu. Hiç birimiz olaylar gerçekleşmeden önce karşımızdakine isteklerimizden bahsetmemiştik. Sadece beklemiştik…

Beklenti: Gerçekleşmesi beklenen şey. Ne kötü bir histir bu beklenti. Başkaları adına düşünmeye başlarız ve bizim için neler yapacaklarını hayal ederiz hep.

Hele hayattan beklentiler…

George Bernard Shaw "Yaşamımız yaşadıklarımızla değil, beklentilerimizle şekillenir." der. Tecrübe ile sabittir. Hayattan ne beklersek bize onu verecektir. Halk arasında olan bir inanış, yıllar önce bende de vardı. “Sağ göz seğirirse iyi şeyler olur, sol göz seğirirse kötü şeyler olur”. Bu bende takıntı haline gelmişti. Sol gözüm seğirdiğinde “eyvah kötü bir şey olacak” deyip o olacak kötü şeyi beklemeye başlardım ve olurdu da. Artık bu sol göz seğirmeleri bana kalp çarpıntıları, huzursuzluk ve mutsuzluk vermeye başlamıştı. Ta ki yaşam koçumun bu göz seğirmelerinin, yorgunluktan, stresten kaynaklandığını ve göz kasının kontrol dışı hareketten ibaret olduğunu söyleyene kadar. O günden sonra gözüm seğirdiği zamanlarda “yine çok yorgunum” deyip dinlenmeye geçiyorum ve artık eskisi kadar kötü olaylar da başıma gelmiyor.





"Hindistan'da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "Bin Aynalı Tapınak” adlı görkemli bir tapınak vardı. Günlerden bir gün, bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak Bin aynalı Tapınağa girdi. Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak tüylerini kabarttı, kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı, korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi ve bin köpek de tüylerini dikti, kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini gösterdi. Köpek paniğe kapılarak tapınaktan kaçtı. O andan başlayarak, bütün dünyanın tehlikeli, korkunç köpeklerle dolu olduğuna inandı.

Bir süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmandı. O da tapınağın merdivenlerinden çıkıp Bin Aynalı Tapınağa girdi. Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane köpekle karşılaştı ve çok sevindi. Kuyruğunu salladı, neşeyle oradan oraya zıpladı ve köpekleri oynamaya çağırdı. Bu köpek tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen köpeklerle dolu olduğuna inanıyordu." ¹



Yaşamımız bizim aynamız, ona ne verirsek, oda bize aynısını verir. Yaşadığımız olaylar tarafsızdır, olayları tepkilerimizle olumlu veya olumsuz yapan da bizleriz.


Didem ile son zamanlarda yaptığımız konuşmalarda artık beklentilerinin eskisi kadar yüksek olmadığını ve bu konuda kendini eğittiğini, beklentisiz bir yaşama sahip olmak istediğini anlattı.

Beklentilerden uzak ve isteklerimiz doğrultusunda yaşayabileceğimiz yeni bir yıl dilerim. 




Servet Duygu CERİTOĞLU


¹ Ahmet Şerif İZGÖREN / Avucunuzdaki Kelebek 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GECENİN IŞIĞI - ŞEBNUR ALTIN